Günümüzde tango, sadece belli bir kesimin tercih
ettiği bir dans türü olarak benimsense de aslında tangonun ortaya çıkış
öyküsü sıradan ve acılı insanlara kadar uzanıyor.
1800'lü
yıllarda Arjantin'deki genelevlerden çıktığı bilinen tango, Latince
dokunmak anlamına gelen "tangere" kelimesinden türüyor. Buenos Aires'e
yerleşen milyonlarca göçmenin buraya kendi müziklerini, örf ve
adetlerini beraberinde getirmesiyle hüzünlü serüvenine başlayan tango,
büyük ümitlerle topraklarını terkeden, kendilerini büyük kentin
karmaşası içinde bulan bu insanların duygularıyla ortaya çıkıyor.
Bu
yıllarda yaşanan göçün olumsuz sonuçları, düş kırıklıkları, kadınları
genelevlere sürüklerken, erkekler de içki kadehlerinde ve kadın
kokularında tesellilerini aradılar. Tango müziği, onların
yalnızlıklarını ve öfkelerini bir kat daha artırıp bir keder ve ölüm
dansı olarak kabul edilirken, günümüzde de tutkunun ve aşkın dansı
olarak efsaneleşiyor.
Tango, Arjantin’de zengin kesim tarafından
bir alt kültür olarak kabul edilse de Parislilerin bu dansa olan ilgisi,
Arjantin sosyetesinde tangonun önemsenmesine neden oldu. İlk olarak
Carlos Gardel’in 1917 yılında her türlü argo ve erotizmden uzak sözlerle
smokin giyerek tango söylemesi, müziği yavaş yavaş üst tabakalara doğru
tırmanışı hızlandırdı.
Tango araştırmacısı Fehmi Akgün, tangonun
bu kadar çok sevilmesini bir takım Arjantinli şov gruplarının son 15
senedir tüm ülkeleri dolaşarak tango dansını ve müziğini dünyaya yeniden
sevdirmeye başlamasına bağlıyor. Kadın ve erkek bedenleriyle ve
dokunuşlarıyla birşeyler anlatıyorlar birbirlerine dans ederken. Diğer
müzik türleri yaraları tedavi ederken tango, dansı ve müziğiyle yaraları
deşiyor.